top of page

Ahsen Hanım



ree


-Biriciğim, tek sevdam nerdesin? Beni, biricik Ahsen’ini nasıl bıraktın! Beni niye yalnızlığa mahkum ettin, niye? Kara toprağa düşecek adamıydın sen!

Bir yakarış, bir Ağıt, bin bir nara hepsi acılı bir yürekten çıkıyordu. Acılı, kederli, kasvetli bir yürekten yükseliyordu tüm bu sesler. Aşık olduğu adama vedalaştığı günde yıldızların muazzam ahengi altında bir yürek yanıyordu…

Sevdiceğini kaybeden Ahsen tüm kainata belki karşılık bulur diye seda ediyordu. İki evladı ile aşkından kalan emanetleri ile zor bir gece geçiriyorlardı. Acıları tazeydi, zamanla elbet kabuk bağlayacaktı ama sancısı dayanılmazdı. Artık Ahsen Hanımı daha zor daha çetin günler bekliyordu. Evlatlarına sahip çıkmalıydı. Kaşı gözü aynı ikiz delikanlılarını sahipsiz koymamalıydı. Onların boyunlarını eğdirmemeliydi. Sahipsiz bırakmamalıydı. Bırakmayacaktı da lakin ne kadar dayanabilirdi bunu kendisi de biliyordu.

Ahsen Hanım çetindi. Kısa zamanda toparladı kendini. Baba evinde annesinden öğrendiği terziliği ile ekmeğini kazanmaya başladı.Terzi olan teyzesinin yanında kimseye eyvallahı olmadan namusuyla kazandı parasını. Dedikoduya münasipti mahalleleri. Fitne bir anda yayılırdı.Çok dikkatle yaşamak zorundaydı bu yüzden. Evlatlarının her daim yanındaydı Ahsen Hanım. Çok fedakarlıklar yaptılar. Biri sevdalandığı topunu bıraktı. Biri arkadaşlarıyla olan tek keyfini bisikletini bıraktı. Onlar da mektepleri dışındaki tüm zamanlarda ekmek parasının derdini düştüler. Kah bir gün kahvehanede, bir bakkalda, bir gün tamirhanede ama her günün tek derdi vardı namusuyla yaşamaktı.

Tüm bu dertler, acılar bu iki delikanlıya hiç kötü yönde tesir etmemişti. Mekteplerine daha da aşıldılar. Çünkü bu hayat onlara bir yük bindirmişti. Ağır bir yüktü. Taşıması büyük bir yüktü. Ama Ahsen Hanım’dan midir, rahmetliden midir bilinmez bu ağırlığı taşıyabildiler. Analarını yalnız bırakmadılar. Yeri geldi birbirlerine baba oldular, gün geldi kardeş oldular. Hissettirmediler birbirlerini babasızlığın acısını. Birbirlerine dayandılar. Bu sorumluluk ruhu onlara mekteplerinde başarı, ve büyük bir müjde getirdi.

Bu müjde büyük bir müjde idi. Başarı öğrencileri tam bursla Ankara’ya tahsile gönderen bir heyet mekteplerine gelmişlerdi. Hocaları hemen, bu ikiz delikanlıları söylediler heyete. Heyet üyeleri onları mülakata aldı, yaşam öykülerini duyunca iş kesinleşti. Yaşamın ağır yükü sırtlarına binen delikanlılar bu sefer talihin onlara güldüğünün sevincindeydiler ama akıllarını bir köşesinde Ahsen Hanım vardı.

Ne yapacaklardı şimdi hiç ama hiç bilmiyorlardı. Biricik analarının burada yalnızlığı onları korkutuyordu. Anneleri ile paylaştılar bunu. Ahsen Hanım ne diyeceğini bilememişti. Sevinç, merak, şaşkınlık karışık duygular içerisindeydi. Ankara pek uzaktı. Küçücük bir memlekette yaşıyorken iki göz bebeğini uzaklara göndermek endişelendiriyordu Ahsen Hanımı. Ama vakur bir tavır almalıydı. Yetimlerinin önüne altın bir fırsat geçmişken bunu değerlendirmeliydi. Yetimlerini okutamazdı. Bunu kabul etmeli ve onlardan ayrı kalmaya dayanmalıydı.

Evlatlarının itirazlarına rağmen onları göndermeye kararlıydı. Onları önce Allah’a sonra birbirlerine emanet etti. Gönderdi onları Ankara’ya. Evet elbet zordu onun için bu ama bunu mecburdu… Mektuplaşıyorlardı zaman zaman Ahsen Hanım ve evlatları.Ahsen Hanım’ın yalnızlığına Meryem oluyordu bu kağıt parçaları. Son mektuplarında geliyoruz diyordu evlatları. Bir heyecan kaplamıştı yüreğini. Sevincinden duramıyordu yerinde. Her gün pencerenin önünde Nöbet tutuyordu.

Kavuşma vakti gelince evlatlarını görünce şaşkın bakışlarla baka kaldı. Gülse mi ağlasa mı bilemedi. Yılların yorgunluğu mu düşüverdi sırtından yoksa gençleşti mi kestiremedi. Bambaşka yabancı insanlara dönüştüğünü düşündüğü çocukları yanındaydılar. Şaşkınlıktan elini kolunu nereye koyacağını bilemedi. Sessiz bir tereddüt halini birkaç damla gözyaşıyla birlikte gelen kucaklaşma bozdu. Hiçbir şey demeden sadece sarıldılar…



Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


  • Instagram
  • Twitter
  • Google+
bottom of page